Denounce with righteous indignation and dislike men who are beguiled and demoralized by the charms pleasure moment so blinded desire that they cannot foresee the pain and trouble.
Read More
The Growing Pavilion: Biokompozit Paneller İle Oluşturulan Mimari
Sürdürülebilir mimarinin geleceği, yalnızca enerji verimliliğiyle değil; yapının bizzat “doğal” bir organizma gibi düşünüldüğü malzeme devrimleriyle şekilleniyor. Bu vizyonun en çarpıcı örneklerinden biri olan The Growing Pavilion, biyobazlı malzemelerin yapısal, estetik ve çevresel potansiyelini aynı potada eriten bir deneysel yapı olarak karşımıza çıkıyor.
Biobased Creations ve Dutch Design Foundation iş birliğiyle geliştirilen ve büyük ölçüde biyolojik kökenli malzemelerden inşa edilen The Growing Pavilion, mimar Pascal Leboucq’un liderliğinde 2019 Dutch Design Week’te sergilendi. Yapının yaklaşık %95’i yenilenebilir kaynaklardan elde edilen bileşenlerden oluşuyor; bu oran, The Growing Pavilion’ı geleneksel mimarlık sistemlerinin çok ötesine taşıyor.
Yapının taşıyıcı sistemi ahşap karkastan oluşurken, cephe ve kaplama yüzeylerinde miselyum (mantar kök ağı) esaslı paneller kullanıldı. Bu paneller, tarımsal atıklar (mısır sapı, kenevir lifi, pamuk artığı gibi selülozik lifler) ve miselyum kültürü karışımının özel kalıplarda büyütülmesiyle elde edildi. Büyüme süreci boyunca mantar miselyumu, lifli atıkları birbirine “kaynaştırarak” yüksek basma dayanımına sahip, gözenekli ve hafif bir kompozit oluşturuyor.
Bu kompozit paneller, sonrasında düşük sıcaklıklı kurutma ve biyolojik reçine bazlı kaplama işlemlerinden geçerek dış hava koşullarına dayanıklı hâle getiriliyor. Bu sayede yapı, hem karbon negatif bir üretim döngüsüne** sahip oluyor hem de geleneksel izolasyon malzemelerinin yerini alabilecek termal özellikler sunuyor. Miselyum kompozitlerin ısı iletkenliği ortalama 0.04–0.06 W/mK arasında değişiyor — bu, mineral yün veya EPS ile kıyaslanabilir bir değer.



Pavyonun dış yüzeyindeki doğal renk geçişleri, miselyumun büyüme sürecinde aldığı tonlardan kaynaklanıyor; yapının estetiği, malzemenin kendiliğindenliğine bırakılmış. İç mekânda ise saz, kamış ve pamuk gibi diğer biyobaz malzemelerle zenginleştirilen bir malzeme atlası sergileniyor. Ziyaretçiler bu mekânda yalnızca bir yapı görmüyor, adeta “yaşayan” bir malzeme ekosistemine giriyorlar.
Teknik olarak The Growing Pavilion, biyobaz malzemelerin yük taşıma kapasitesi, nem dengesi ve yangın dayanımı gibi parametrelerde ne kadar ilerleyebileceğini de test eden bir pilot proje işlevi gördü. Miselyum panellerinin yangına karşı tepkisi “Class B” seviyesine ulaşacak şekilde geliştirildi; bu, geleneksel ahşap panellerle benzer güvenlik standardı anlamına geliyor.
Pavyonun üretim süreci de yapının mesajı kadar yenilikçiydi:
Paneller laboratuvar yerine kontrollü açık üretim alanlarında büyütüldü.
Üretim boyunca CO₂ emisyonu 10 tonun altında tutuldu.
Yapı, sökülüp taşınabilir modüler sistem olarak tasarlandı.
Sonuçta The Growing Pavilion, yalnızca bir mimari prototip değil; biyolojik malzeme üretiminin kent ölçeğine taşınabileceğini gösteren bir dönüşüm hikayesi hâline geldi.
Bugün bu proje, mycelium-biodesign alanında birçok yeni araştırmaya ve girişime ilham veriyor. Yapının “büyüyen mimari” kavramı, doğayla iş birliği kuran bir üretim modelini temsil ediyor:
Yapı artık yalnızca inşa edilmiyor — büyüyor, yaşlanıyor ve geri dönüyor.




The GrowIng PavIlIon birçok kez ödüle layık GÖRÜLDÜ:
- Architizer – Architecture+ Yeni Malzemeler kategorisinde A+ Ödülü finalisti
- STARTS Ödülü – 2021 Onur Ödülü
- Dezeen Ödülleri – Yüksek Övgü: 2020 Yılının Küçük Binası
- ARC20 – Innovatie Ödülü
Bu yazı ve kaynak araştırmalarında Yapay Zeka (AI) kullanılmıştır.